Hesabınız Varmı?

29 Nisan 2010 Perşembe

ERMENİ AÇILIMI AZERİ KAPANIMI

KÜRT AÇILIMInın üzerine bir de bol şerbetli ERMENİ AÇILIMI yapılınca ortalık karıştı.
Hem öyle bir karıştı ki düşman başına.
Kafaların karışmasının en büyük sebebi açılımlardaki gizem.
Açılım kapalı yapılınca kafalar karışır haliyle.
**
Aslında her şey geçen yılın temmuzunda İsviçre’de gizli görüşmelerle başladı.
Azeriler bu görüşmelerden haberdar olup huzursuzlandılar.
6 Eylül 2008’de Gül’ün Erivan’a maç seyretmeye gitmesiyle huzursuzluk arttı.
Azeriler bunun üzerinde Diyanet’in Bakü’de yaptığı camiyi tadilata aldılar, cami aylardır tadilatta.
10 Ekim 2009’da İsviçre’de Türk ve Ermeni tarafları protokolleri imzaladılar.
İmza töreninde bizim bakanların arkasında Hilary Clington ve diğerlerin gülümsemesi yok mu, beni bile gıcık etti.
**
14 Ekim 2009’da Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan maçı ipleri tam manasıyla kopardı.
Önce Türkiye ile Ermenistan’ın Bursa’da oynadığı maça Azerbaycan bayrağı alınmayacağı, bütün taraftarların iç çamaşırlarına varıncaya kadar aranacağı söylendi.
Tam kamuoyu buna hazırlanmışken Meclis’teki hararetli tartışmalar sonrasında maça iki gün kala Azerbaycan bayrağına izin çıktı.
Gazeteler BAYRAĞINI KAP GEL manşetleri attılar.
Maç günü FİFA devreye girip stada Azeri bayrağı sokulmamasını istedi, ve oyunun başlamasına saatler kala Azerbaycan bayrağı yeniden yasaklandı.
Böylece bir haftada üç kez karar değiştirilerek bir istikrar tablosu çizildi.
**
Stad girişinde taraftardan toplanan Azerbaycan bayrakları, üzerinde WC yazan metal kutunun içinde biriktirildi.
Olay Azerbaycan’da duyulunca önce yalanlama geldi ama fotoğraflar karşısında mecburen susuldu.
**
Başbakan Erdoğan Mayıs 2009’da Azerbaycan Meclisinde bir konuşma yapmış ve “SİZİN İSTEMEDİĞİNİZ HİÇBİR ADIMI ATMAYIZ” anlamına gelen sözler söylemişti.
Azeriler, “başbakan sözüdür” diye inanıp sustular ancak gelişmeler üzerine seslerini yükselttiler.
Anlaşılan o ki Azeriler Türk Başbakanının garantörlüğüne rağmen sınırın açılma ihtimalini yüksek görüyorlar.
**
Azerbaycan, 16-17 Ekim tarihlerinde Azerbaycan şehitliklerinde Azeri bayrağının yanında
dalgalanan ay yıldızlı Türk bayraklarını kaldırttı.
18 Ekim Pazar günü de başkent Bakü sokaklarında dalgalanan Türk şirketlerine ait bayraklar indirtildi.
Öyle görünüyor ki Hilary Clington’u ve bilumum Avrupalı dostları sevindiren Türkiye, ERMENİ AÇILIMI ile tam bir AZERİ KAPANIMI yaptı. Böylece Demirel’le başlayan TEK MİLLET İKİ DEVLET sloganında da sona gelindi.
**
Bana ne canım ERMENİ AÇILIMI’ndan diyenlere de müjdeyi verelim.
Çünkü olayın ekonomik boyutu doğalgaz kullanıcılarını yakından ilgilendiriyor.
Hani eylül başında gazetelerde BU YIL DOĞALGAZA ZAM YOK! manşetleri atılmıştı ya. Şimdi o manşetler değişecek ve enerji bakanının tabiriyle şöyle olacak:
DOĞALGAZA OCAK AYI BAŞINA KADAR ZAM YOK.
**
Ocak ayında zam geleceğini enerji bakanı şimdiden kestirdi, tebrikler.
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev iki gün önce dedi ki:
TÜRKİYEYE DOĞALGAZI DÜNYA FİYATLARININ ÜÇTE BİRİNE SATIYORUZ. FİYATLARI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRECEĞİZ.
Ve bir bilgi daha ekledi:
AZERİ DOĞALGAZINI AVRUPAYA ULAŞTIRMADA TÜRKİYE YERİNE ALTERNATİF YOLLAR ARAYACAĞIZ.
Sanırım doğalgaz zammının sebebini bu cümlede aramak gerek.

SELÇUK PEKER

KÜRT AÇILIMDA YENİ TEHLİKE: DEĞİŞİK HARFLER

Osmanlı döneminde Arap harflerini kullanıyorduk.
Arap alfabesini Türkçe’ye uyarlayıp zenginleştirmiştik.
Arapçada CİM vardı biz alfabemize bir de ÇİM ekledik.
Araplarda BE vardı biz onlarda olamayan PE harfini de ekledik
Ne var ki Arap harflerini Osmanlıca’da harekesiz kullandığımız için okumada ve anlamada sık sık hata yaptık.
Padişahın fermanındaki kedinin okuma hatasıyla gidiye dönmesi hikayesi falan hep buradan çıktı.
**
Cumhuriyet kurulduğunda Latin alfabesine geçiş düşünüldü.
Büyük Atatürk Latin alfabesine geçişte doğrudan İngiliz harflerini kabul etmedi.
Bir asker olmasına rağmen geceler boyu bu alfabe işine kafa yordu.
Gazinin el azısı karalamalarında Q harfini bile denediğini görüyoruz.
Irak’ın adını Iraq olarak da yazmış, karalamış ama 29 harfli Türk alfabesine Q harfini koymamış, gerek duymamış.
**
Latin alfabesi kökenli 29 harfli Türk alfabesinde Q, X, W yok.
Ama İngiliz alfabesinde olmayan Ç, Ğ, Ş var.
İngilizlerde olmayan İ, Ö, Ü harfleri var.
**
Avrupalılar Sevr’den kalan hesap adına Kürtler üzerinde çok çalıştılar.
Ülkemizdeki Kürt vatandaşlarımız birbiriyle anlaşamadığı için onları ortak bir Kürtçede buluşturacak TV yayınlarına geçtiler.
Kürtçenin yazı dilini oluşturma için tasarladıkları alfabeye kendi harflerini de koydular.
**
Hükümetin Kürt açılımı sırasında bu harfler sık sık gündeme geldi.
Ama millette oluşan tepki üzerine Q, X, W harfleri –şimdilik- alfabeye giremedi.
Ancak siyasi Kürtçüler bu işin eşini bırakmadılar.
Son olarak basından, bir Kürt vatandaşın doğan bebeğine değişik harfler içeren bir ad koydurduğunu öğreniyoruz.
Haber’e göre 5.10.2009 tarihinde Kenan ve Nevruze’den doğma bebeğe HÊVÎ JİYAN adı verilmiş. Allah bahtını açık etsin. Ancak baba ısrarla E ve İ harflerinin üstüne şapka koydurmuş. Hatta nüfus memuru koyamayınca bizzat baba bilgisayar başına geçmiş.
Bir de baba demiş ki: Kızıma bu adı koymasalardı isim hanesini boş bıraktıracaktım.
**
Q, X, W ile uğraşırken şimdi bir de şu yaşadıklarımıza bakar mısınız? Bu millet daha kar-kâr, hala-hâlâ, aşık-âşık kelimelerinin farkını belirtmek için şapka koymazken E’nin üstüne şapka koymak neyi ispatlama gayretidir Allahaşkına?
**
Bizi yönetenler yazımdaki bu çeşitliliği yarın milli eğitimde, tapuda, evlilik idaresinde, vs. nasıl aşmayı düşünüyorlar acaba?
Kimse bana bunun AB uyum şartı olduğunu anlatmaya kalkmasın.
Eğer AB o kadar uyumlu ise Avrupa’da milyonlarca Türk yaşıyor.
Avrupalılar da işe, alfabelerine İ, Ö, Ü, Ç, Ş, Ğ harflerini koyarak başlasın kardeşim.
Hatta İngilizlerin alfabelerine koyacakları her harfe karşılık biz alfabemize iki harf koyalım.
Ne de olsa adımız hâlâ gelişmemiş ülke değil mi.

Selçuk PEKER

DERSİM KATLİAMI ÜZERİNE

Muhalefet partilerinin bütün itirazlarına rağmen KÜRT AÇILIMI, Atatürk’ün ölüm günü olan 10 KASIM’da Meclis’te görüşüldü.
Muhalefet, 10 Kasım’ın özellikle seçildiğini ve bayrakların yarıya indiği bir günde bölünme sürecinin resmen başladığını iddia etti.
Hükümet ise Atatürk’ün YURTTA SULH CİHANDA SULH sözü dolayısıyla bu barış sürecinin 10 kasıma denk getirildiğini anlattı.
Takdir siz sevgili okurların..
*****
Muhalefet partileri açılımın ülkeyi bölünmeye götüreceğini ön plana çıkaran konuşmalar yaptılar.
“Açılım” adı altında terör örgütünün taleplerinin bir bir gerçekleştirildiğini ifade ettiler.
Terörle mücadelenin böyle yapılmayacağını anlattılar.
Terör örgütü mensuplarının psikolojik savaşta galip geldiğini dile getirdiler.
Konuyu çarpıcı örneklerle açıklayan Onur Öymen’in yaptığı konuşma üzerine kıyamet koptu.
Bazı gazeteler ÖYMEN DERSİM KATLİAMINI ÖVDÜ diye manşetler attılar.
Alevi dernekleri bile DERSİM KATLİAMI değil, 1938 OLAYLARI derken ilk kez bir Başbakan DERSİM KATLİAMI tabirini kullandı.
*****
Öymen’in konuşmasına geçmeden evvel bir gerçeği hatırlatmakta fayda var.
80 yıllık Cumhuriyetin neredeyse her uygulaması birileri tarafından yanlış görülüyor.
Ve sık sık 80 yılda yapılmayanların son birkaç yılda yapıldığından bahsediliyor.
Öymen’in konuşması üzerine bir gerçek daha ortaya çıkıyor ki bu konuşmaları yapanlar aslında pek çok şeyi yanlış buluyor ama gündem oluşmadan konuşmuyorlar.
1938’de Tunceli’de yaşananları KATLİAM, oradaki isyanı bastıranları ise KATİL ilan etmek, o zamanla ilgili bir hesabın saklı tutulduğunu gösteriyor.
Bu hesabı tutanların Alevi olmaması, hatta yakın geçmişe kadar Alevilerle pek de iyi geçinmemiş olmaları işi daha da ilginç hale sokuyor.
*****
Alevi yurttaşlarımızla bir sorunumuz yok, aksine onları bu devletin bekası için en sağlam mihenk taşlarından biri olarak görüyoruz.
1938’de Tunceli’de yaşananları da sevinerek değil, “keşke bunların hiçbiri yaşanmasaydı” diye açıklıyoruz.
Ama Sayın Onur Öymen’in konuşmasında Alevilere yönelik bir hakaret de göremiyoruz.
Toplumun dört bir koldan maniple edildiği bir dönemde yorumu yine siz sevgili okurlara bırakıyoruz.
İşte Öymen’i ve CHP’yi yargısız infaza götüren konuşma:
“Atatürk sizin yaptığınızı mı yaptı? Atatürk Şeyh Sait’le müzakere mi etti? Dersim isyanını yapanlarla müzakere mi etti? Onların sözcüleriyle, temsilcileriyle masaya mı oturdu? Bunların hiçbirini yapmadı arkadaşlar. Yabancı ülkelerin istihbaratından mı yararlandı? Hayır, Türkiye’nin istihbaratından yararlandı ve kısa bir sürede bütün terör örgütlerini dize getirdi.
Değerli arkadaşlarım ’Analar ağlamasın’ diyorlar. Maalesef, bu ülkenin anaları çok ağladı. Çok şehit verdik. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz var. Hepsinin anası ağladı. Bir kişi çıkıp da ‘Analar ağlamasın. Biz bu savaştan vazgeçelim’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda analar ağlamadı mı?’Kimse çıkıp da ‘Analar ağlamasın. Biz şu Yunanlılarla anlaşalım’ dedi mi? Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Bir tek kişi Türkiye’de çıkıp da ‘Analar ağlamasın diye, bu mücadeleyi durduralım’ dedi mi?”
Yorum siz sevgili okurların...

Selçuk PEKER

İSYANIN KÖKLERİNE İNERSEK..

İSYANIN KÖKLERİNE İNERSEK..

“Dersim isyanı” üzerine polemikler sürerken o dönemde yaşananları kısaca hatırlatmakta fayda var.
Bugünkü Tunceli vilayetinin Osmanlı dönemindeki adı Dersim’dir. Osmanlı, Dersim bölgesine yüzyıllar boyunca yurtluk ve ocaklık uygulaması yaptığı için bölge adeta özerk bir yönetimle idare edilmiş ve denetimsizliğe alışmıştır.
Osmanlı’nın yeniden toparlanmayı denediği 1800’lü yıllar, Dersim’in sıkıntılı yılları olmuş, 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra merkezi otoriteyi güçlendirmek adına yapılan her girişim Dersim’de isyanla karşılık bulmuş, 1847, 1877, 1885, 1892, 1893, 1907, 1911, 1916 yıllarında çeşitli isyanlar çıkmış, Osmanlı’nın güçsüzlüğü ve dönemin şartları sebebiyle (Osmanlı-Rus Savaşı, I. Dünya Savaşı vb.) bu isyanları bastırmakta başarı sağlanamamıştır.
*****
1923’te Cumhuriyet kurulduktan sonra merkezi idare, bölgenin feodal yapısını kırmak ve devletin bölgeye bütün kurumlarıyla girmesini sağlamak amacıyla çeşitli icraatlar gerçekleştirmiştir. Yapılan karakollar, köprüler, çekilen telefon ve telgraf hatları bölgeye devletin geleceğinin ve ağalık - şeyhlik döneminin sona ereceğinin işaretleri olunca ağaların, aşiretlerin ve şeyhlerin organizesiyle bölgedeki kaynama devam etmiştir.
*****
Cumhuriyet’in 1934 yılında “Ağa, Şeyh, Seyit, Molla, Efendi, Paşa, Bey, Hacı, Hoca” gibi lakapları yasaklaması üzerine de bölgede isyan çıkmış ve bu isyan üzerine 25 Aralık 1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarılmıştır.
*****
Bölgede devletin varlığını ve kararlılığını göstermek, mevcut yapıyı yıkmak amacıyla seri şekilde yapılan işlerin devamında Atatürk 1937 yılında Tunceli’ye gelecek ve Singeç Köprüsü'nün açılışını yapacaktır. Köprü güvenliğini sağlayan karakola baskın düzenlenir ve İsmail Hakkı Teğmen'in de içinde bulunduğu 33 askerin tamamı feci şekilde öldürülür.
Hemen devamında Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü yakılır, bölgenin telefon hatları kesilir. Pap karakolu, Sin Karakolu ve 9. Seyyar Jandarma Taburu basılır. Yüzlerce asker öldürülür, Malazgirt Köprüsü yakılır. Abasan, Demenan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Kırgan aşiretlerine mensup binlerce kişinin katıldığı bu kalkışma üzerine General Abdullah Alpdoğan’a yetki verilir ve bölgedeki ayaklanma aylar süren operasyon sonunda bastırılır. İsyan bittiğinde ayaklanmanın elebaşı Seyit Rıza ve 6 arkadaşı idam edilmiş, 13.000 kişi ölmüş, 12.000 kişi de ülkenin değişik illerine zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Zayiatın fazlalığı, ayaklanma sırasında sivillerin ölmesi başkadır, Türkiye Cumhuriyetini Alevileri özellikle katlediyormuş gibi göstermek başka.
*****
Şu acı gerçeği herkes kabul etmelidir: Başta Seyit Rıza olmak üzere, 1937'de ayaklanan aşiret reisleri, devletin gelişine ve yeni sisteme karşı direnen, askere gitmek ve vergi vermek gibi mükellefiyetleri kabul etmeyen derebeyleridir. Bunlar dönemin komünistlerinin bile tespit ettiği gibi genel yasalarla getirilen eşit yurttaşlık hakkını kabul etmeyen, kendi ayrıcalıklarını terk etmek istemeyen sömürücü gruplardır. Devletin bölgeyi bunlara bırakmasını düşünmek elbette söz konusu olamaz.
'İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmiştir. Dersim'in egemen katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasadışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir. Dersim'de devlet otoritesi sadece kağıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri her fırsatta devleti hiçe sayarlardı. Bugün Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden, kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi ile karşı karşıya bulunuyoruz.' (Erdal Yeşil, Komüntern Belgelerinde Kürt Sorunu, s. 185’ten Rıza Zelyut, Güneş, 18.11.2009)
*****
Bugün yapılan en temel yanlış, isyanı savunmaktır. Eğer isyanı savunmak yerine isyanın bastırılma biçimini eleştirirse sanırım herkes bunun mantığını anlar. İşin içine Atatürk'ü sokmak, olayı Alevi ayaklanması ve Alevilerin yok edilmesi şeklinde sunmak kimseye fayda getirmez, aksine yaraları kangren haline getirir. Onun için tarihi olaylar ve bunların yorumları tarihçilere bırakılmalı, siyasi partiler oy uğruna bu gibi hassas konularda kamuoyu önünde konuşmaktan vazgeçmelidir. İktidarın ve muhalefetin görevi, kanayan yaraları kaşımak değil tedavi etmek olmalıdır. Aksi tutum memlekete ve millete fayda getirmez.

SELÇUK PEKER

AĞABEYİME CEVAPLAR

Aksaray’da mükemmel hatıralarla dolu 15 yıl geçirmeme rağmen sizinle tanışmamış olmamız üzücü. Ancak tanısaydınız akademik unvanımla anılmaktan hoşlanmadığımı bilir ve köşenizde böyle bir başlık kullanmazdınız.
Gazetede cevaplamak istemezdim ama yakın gelecekte görüşme ihtimalimiz olmadığı için ilk ve son kez size bu sayfadan cevap vermeyi uygun buldum.
*****
Yazınızda altını çizerek diyorsunuz ki: DEVLET VATANDAŞINA GÜVENMELİDİR.
Amenna ancak (ve maalesef) bu ülkede doğan herkes kanına, zihniyetine, tıynetine bakılmadan vatandaş kabul edilmekte ve herkese T.C. kimliği verilmektedir. Bana göre yanlış ama uygulama böyle.
Devlet vatandaşına güvenecekse, Ahmet Türk de vatandaş, Emine Ayna da. Buyrun güvenin nasıl güvenecekseniz.
*****
YILLARCA BAŞINDA NAMAZ TAKKESİ OLANLARA POTANSİYEL İRTİCACI GÖZÜYLE BAKILDI diyorsunuz.
-Benim annem ve babam Orta Anadolu’nun köyünde kasabasında tam 25 yıl öğretmenlik yaptılar. Konya’nın Alibeyhüyüğü kasabasında 1982 yılında mazbut giyimiyle okuluna giden anneme köy meydanında … diyerek asasını fırlatan T… Hoca’ya,
-Saddam binbir ukalalıkla Türkiye’ye efelenirken ekmeğini yiyip suyunu içtikleri ülkeye ihanet etmeyi dini bir vecibe addedip Beyazıt Camiindeki Cuma namazlarından sonra “SADDAM SEN DIŞARDAN, BİZ İÇERDEN!” pankartları açan zavallılara,
-Almanya’nın himayesinde hem de Almanya’nın göbeğinde İslam devleti (!) kuran halife (!) C… K… ve müritlerinin soytarılığı da aşan gösterilerle “KEMALİST DEVLET YIKILACAK ELBET!” diyerek yürüyüş yapmalarına,
-Ve adlarını burada sayfalarca sayabileceğim zavallılara İRTİCACI demeyecek miyiz? Bırakın irticacıyı, bunlara BÖLÜCÜ demekle hata mı etmiş olacağız?
**
Kıbrıs savaşında yanlış koordinat belirlememizin sebebi askerimizin beceriksizliği değil, telsiz muhaberemize İngilizlerin müdahale ederek bizi bize vurdurmalarıdır. Harekâttan sonra durum anlaşılmış ve savaşta dışarıdan alınan silaha, teçhizata, telsize güvenilemeyeceğinden hareketle halen yüz akımız olan Askerî Elektronik Sanayi (ASELSAN) kurulmuş, bir hatadan bir hayır doğmuştur. Allah ASELSAN’ın da özelleştirme kapsamına alınmasından bizleri korusun.
*****
Suriye sınırının açılmasına gelince,
Elbette ki komşularla iyi geçinmek güzeldir ama Suriye’nin 1990 yılından önce Sovyetlere bağlı bir ülke olduğu ve yıllarca Bekaa Vadisinde PKK’lıları eğittiği bir gerçektir. Mayınların da Komünizm-Emperyalizm döneminde döşendikleri göz ardı edilmemelidir. Ayrıca Doğu’dan Batı’ya insan kaçakçılığında sabıkalı olan Türkiye’nin yakın gelecekte bu konuda başının ağrıyacağı muhtemeldir. Vizeler kaldırıldığı için belki de şu anda işsiz binlerce Suriyeli ülkemize girmiş, Edirne’den, Tekirdağ’dan Avrupa’ya geçmenin yollarını arıyordur.
Gelişmemiş ülkelerle vizeyi kaldırmak iyi olabilir ama asıl marifet gelişmiş ülkelerle mesela Almanya’ya ile, İngiltere ile vizesiz geçişi sağlayabilmektedir.
**
Irak’ta yaşayan üç milyon Türkmen’in kaderi ile ilgili cevabım için yerim kalmadı. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki Türkiye senaryo yazacağı ve başrol oynayacağı bir coğrafyada sırf teslimiyetçi politikaları yüzünden emperyalizmin figüranlığına razı olmuş ve Türkmen kardeşlerini Cemil Çiçek’in 2006’da postal öpücüler dediği Barzani ile siyasetin fahişesi lakaplı Talabani’ye teslim etmiştir.
Bu konuda beni hamasi nutuklarla avunan gençler gibi düşünüp, davranmakla itham etmenize ziyadesi ile sevindim. Milli meselelerde bîtaraf değil, tarafım. Hamasi davranmadığım an kendimi de postal öpücülerin güdümüne girmiş gibi hissederim. Ayrıca Türkmen meselesi üzerine araştırmalar yapan ve makalesi olan biri olarak son yıllardaki Irak politikamızı fecaat olarak niteliyorum.
*****
Değerli Ağabeyim,
Mevzu o kadar derin ki burada anlatmakla bitmez. Şu cümlelerle özetleyeyim:
Devlet olmadan ne din olur ne de demokrasi. Bu zor coğrafyada devletimizin en büyük teminatı Türk Silahlı Kuvvetleridir.
Başörtüsü mağduru bir eşim var ama bu yüzden asla devletime ve onun kurumlarına düşman değilim.
İnancım, -birkaç subayın düşüncelerinden ötürü- varlık sebebimiz bildiğim ve demokrasimizden özgürlüğümüze pek çok şeyi borçlu olduğumuz Türk Silahlı Kuvvetlerini suçlu görmeye, aşağılamaya ve yıpratılmasına seyirci kalmaya asla müsaade etmez.
Birilerinin vatandaşımızı din adına devlete ve orduya düşman etmek için planlı bir organizasyon yürüttüğü kanaatindeyim.
*****
Ben de böyle düşünüyorum efendim.

Selçuk PEKER